Tereddüt bile etmeden içeriye doğru girişi hoşuma gitmişti doğrusu. Onunla bu şekilde dost kalabilmek güzeldi. Ayrıldığım insanlar genelde benden ölesiye nefret ederdi, ama Alexis bir istisnaydı. Onunda ayrıldığı insanlarla pek dost olamadığını biliyordum. Hızlı adımlarla masaya doğru geldi ve karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. O da benim gibi yağmurdan sırılsıklam bir haldeydi. ''Isaac, özlemişim seni. Nasılsın?" Uzanıp ellerimi tuttu. Evet, pek beklediğim gibi değildi. Yani daha soğuk olacağını tahmin etsem de, bu sıcaklık hoşuma gitmişti. Gülümseyerek karşılık verdim, konuşmama izin vermedi. Yanına gelen garsona bir şeyler söyledi, ne dediğini anlayamadım oldukça hızlı ve çok konuştuğunu anımsadım ve ister istemez tekrar gülümsedim. "Seni gerçekten çok özledim. Aylardır görüşmüyoruz. Sanki farklı kıtalarda yaşıyoruz." Aynı okulda, aynı koridorlarda, aynı bahçede... Onu defalarca görmüştüm, onunda beni gördüğünü biliyordum. Ama biz istemeden araya giren mesafeler olmuştu. İkimizde birbirimizi göremeyecek kadar meşguldük mesela. Tıp okuyordu, ve ilerde çok iyi bir doktor olacağından emindim. Dersleri onun için önemliydi, ve bu beni görmesine tabi ki engeldi. Hukuk kafamı kitaplardan kaldırmama engel oluyordu zaten, benimde onu pek görebildiğim söylenemezdi. Gülümsedim ve söylediklerini onaylarcasına kafamı salladım. Elleri artık ellerimde değildi, hissettiğim tek şey geriye kalan o soğukluktu. Gerçekten de donmuş olmalıydı ki, oda benim gibi hemen gelen kahvesine sarıldı. ''Bende seni özledim. Uzun süredir görüşemiyoruz. Bende her şey aynı, bir şekilde okulu idare etmeye çalıştım. Ama bu tatil bana iyi geldi doğrusu. Sen neler yapıyorsun?'' dedim içten bir ifadeyle ve kahvemden büyük bir yudum aldım.