Yep, Vi Ar Pörfekt!

Jos:

Sıkıcı bir gün... Çoğu günlerimin aksine. Televizyon kanalları arasında zap yaparken yeni parfümünü tanıtan Britney Spears'a dil çıkarttım. Ellen DeGeneres'ın stüdyoda sabahladığına karar verdim ve televizyonu kapattım. "Nadja! Telefonumu getirir misin?" Yıllardır bizimle çalıştığı için klasik hizmetli-ev sahibi çatışması yok aramızda. Yine de muhabbetimiz koyu denilemez. Telefonumu getirince hemen Mitchie ve Eloiné'yi seçiyorum rehberden. Sıkıntıdan patlayarak can vermeden önce yardımıma yetişseniz iyi olur. Yarım saat içinde Central Park'ta. Rahat ve günlük bir şeyler giyip taksi çağırmak yerine parka yürümeye karar verdim. Biraz ortalıkta görünür, hava alırdım böylece. Parka vardığımda yazdan kalma son güneşten yararlanmak için bikinileriyle çimlere uzanmış iskelet gibi kızlara göz ucuyla bakıp yürümeye devam ettim. İlkokula başladığımızdan beri parktaki buluşma noktamıza gelmiştim.

Mitch:

Telefonuma mesaj geldiğini bildiren kısa melodi, beni yerimden hoplatarak içinde bulunduğum derin sıkıntı kuyusundan çıkardı. Mesaj Jos'tan gelmişti. 'Sıkıntıdan patlayarak can vermeden önce yardımıma yetişseniz iyi olur. Yarım saat içinde Central Park'ta.' Elimde olmadan sırıttım ve bu güzel buluşma haberiyle uyuşukluğumdan sıyrılıp kalktım yerimden. Neredeyse koşar adımlarla dolabıma vardığımda içinden spor bir şeyler çektim ve hızlıca üstüme geçirdim. Saatlerdir evden dışarı çıkmamıştım ve şimdi elime bir fırsat geçtiği için sabırsızlanmadan edemiyordum. Buluşup eğlenceli dakikalar geçirmek gerçekten iyi olacaktı. Kapıdan çıkmadan önce son anda gözüme ilişen bir şapkayı kafama taktım ve Central Park'ın yolunu tuttum. Temiz havayı ciğerlerime doldururken güneşli havaya karşı gülümsedim ve yürümeye devam ettim. Çok geçmeden Jos'a rastladığımda deli gibi el sallayarak "Hey Jos!" diye seslendim. Son görüşmemizin üzerinden fazla zaman geçmemişti fakat onu ne kadar çok özlediğimi daha yeni anlıyordum.

::

"Hey Jos!" Sesin geldiği yöne dönünce sarı saçları güneşin altında parıl parıl parlayan, sıradan kıyafetine rağmen Cosmopolitan'ın kapak çekiminden çıkmış gibi görünen arkadaşımın deli gibi el salladığını gördüm. Her zamanki neşesi! Yanıma yaklaştığında uzanıp sıkıca sarıldım; makyajını, saçını ya da kıyafetini bozduğum konusunda sızlanmadığına göre beni özlemişti. Aniden, Mitchie ile aynı anda irkilerek geri çekildik. Ya bir sapık bize elliyordu ya da Eloiné gelmişti! "Merhaba, güzel bayanlar!" Kıs kıs gülerek arkama döndüm ve baştan aşağıya süzdüm onu. "Harika görünüyorsun-uz. Her zaman ki gibi! Ee, planımız ne?" Bir elimi belime koydum ve sırıtarak fikirlerini söylemelerini bekledim. Üçümüz bir arada olduğumuzda Central Park'ın çimlerinde bağdaş kursak bile eğleniyorduk gerçi.

Aniden kalçamda hissettiğim bir el ile irkilerek arkamı döndüm. "Merhaba, güzel bayanlar!" Ell'i görür görmez, şok olmuş ve sinirlenmiş surat ifademin yerini muzur bir ifade almıştı. Ben onun uzun boyuna ve ipince görünüşüne gıptayla bakarken Joselle söze girdi. "Harika görünüyorsun-uz. Her zaman ki gibi! Ee, planımız ne?" Kendisi bir Victoria's Secret defilesinden fırlamış gibi görünmese inanacaktım bu söylediğine. Ell için olan kısmı doğruydu tabii, o da bir manken vücuduna sahipti. Central Park alanında yapılabilecek aktiviteleri zihnimden geçirirken bir yandan da karşıdan gelmekte olan gençleri izliyordum. Sadece gözüm takılmıştı canım! Kısa bir süre sonra aklımda birkaç fikir oluşmaya başlamıştı bile. Fakat çoğu çocukça şeylerdi, içimdeki çocuğu hep canlı tutmanın kötü bir yanı da buydu işte. Aklıma daha genç kız tarzı olan eğlenceler gelmiyordu. Ellerimi havaya kaldırdım ve "Bana bakmayın kızlar, benim fikirlerim ufak bir su savaşı yapmaktan öteye gitmez," dedim alayla sırıtarak. Sonra da aklıma o an gelen bir düşünceyle "Ama şöyle kapsamlı bir alışverişe çıkmak fena olmazdı. Dolabımdaki kıyafetler artık çok eski ve monoton gözükmeye başladı gözüme, yenilerine ihtiyacım var." diye ekledim. Gerçekten de alışverişe çıkmak iyi bir fikir olabilirdi, en son ne zaman gerçek bir alışverişe çıktığımı hatırlamıyordum bile. Üstelik şimdi yanımda iki moda tanrıçası varken bir alışverişin bana çok yararı dokunurdu. Jos ve Ell'in fikirlerini belirtmelerini beklerken gözümün yeniden biraz önceki gençlere takılmasına engel olamamıştım. Tanrım, bana ne oluyordu böyle? Sanırım Ell ile bu kadar fazla takılmak beni birazcık etkilemişti.

Mitchie'nin kısa bir düşünme sürecinden sonra çenesi açıldı. "Bana bakmayın kızlar, benim fikirlerim ufak bir su savaşı yapmaktan öteye gitmez. Ama şöyle kapsamlı bir alışverişe çıkmak fena olmazdı. Dolabımdaki kıyafetler artık çok eski ve monoton gözükmeye başladı gözüme, yenilerine ihtiyacım var." Alışveriş her durum için doğru çözümdü! Hangi kız alışverişe hayır diyebilirdi ki? "D&G'ye gitmeyelim, tanrıçalarım. %25'e varan indirimler yapmışlar! Bütün ezikler gidip, oradaki her şeyi alacaklar. Pişti olmayı istemeyiz, değil mi?" Bir kahkaha attım, tabi ki istemezdik. Brooklyn sokaklarında büyümüş bir kızla aynı pantolonu giymek feci olurdu mesela. Hem okulun açılmasına az kalmıştı. Okul formasını özgünleştirecek bir kaç parça alsak fena olmazdı. Yürüme mesafesindeki Barney's hayalleri kurarak ellerimi çırptım. "Tamam öyleyse, acele edin! Acele acele!" İki kızında ellerini tutup çekiştirirken bir sürü tip bize şaşkın gözlerle bakıyordu. Umursamadım. Zaten kızlar hemen yürüyüşüme ayak uydurmuşlardı. Kapıdan içeri girdiğimiz anda hepimizi çok iyi tanıyan kişisel stil danışmanı Becky Bilmemne bizi karşıladı. "Ve, eğlence başlasın!" dedim burnumuzun dibinden ayrılmayan kadına aldırmadan.

"D&G'ye gitmeyelim, tanrıçalarım. %25'e varan indirimler yapmışlar! Bütün ezikler gidip, oradaki her şeyi alacaklar. Pişti olmayı istemeyiz, değil mi?" Pişti olmakla ilgili yaşadığım talihsiz deneyimden sonra bu iğrenç duyguyu tekrar tatmak, isteyeceğim son şeydi. Ell'e katıldığımı belli etmek için başımı salladım ve sırıttım. Fakat daha bir yorum yapamadan Joselle heyecanla ellerini çırparak "Tamam öyleyse, acele edin! Acele acele!" dedi ve Elonié ile beni ellerimizden tutup çekiştirmeye başladı. Görünüşe göre onların da biraz alışverişe ihtiyacı vardı. Ah, kimi kandırıyorum? Biz New York kızlarının her daim alışverişe ihtiyacı olmaz mıydı zaten? Mağazadan içeri girer girmez bizi karşılayan kadını görmezden geldik ve Jos'un coşkuyla "Ve, eğlence başlasın!" demesiyle bir hevesle muhteşem kıyafetlerin asılı durduğu askılıklara çullandık hepimiz. Kıyafetleri aç gözlü bir şekilde incelerken kendimi kaybetmiş gibiydim. Bu mağaza, gerçekten harika tasarımları barındırıyordu içinde. Birkaç rafı ve askılığı alt üst ettikten sonra gözüme takılan siyah, modern ve çok şık bir ceketi elime alarak incelemeye başladım. Ceketin alınabilir düzeyde olduğuna kanaat getirdikten sonra onu öne doğru uzattım ve seslendim. "Hey, kızlar! Ne düşünüyorsunuz?" Ceketi ilk başta kendim için düşünmüştüm ama kızlar bana doğru döner dönmez onlara daha çok yakışacağını anladım ve konuşmalarına fırsat vermeden "İkinizden biri şu ceketi denemeli. Eminim ikinize de çok yakışır. Hoş, siz çuval giyseniz bile size yakışır ya, neyse," diye ekledim. Neşeyle kızlara bakarken, ceketin üzerlerinde ne kadar harika duracağını şimdiden hayal edebiliyordum.