giving you all my sugar

Bodyguard Joe kankisine selamını çaktıktan sonra her kulübe girerken yaptığı gibi "Walking to the club like a what up I got a big..." diye seslice mırıldanarak kulüpten içeri girdi badboy Matt. Bu lakap öyle gökten zembille inmemişti ona. Matt (26) içerdi, kokardı, alırdı, verirdi, verdirirdi. Artık o bir badboydu! Bunu kabul etmeyen birileri olursa alnını karışlardı ona göre ayağınızı denk alınızdı!

Delikanlımız barmene doğru ilerledi ve başını en ciks açıya getirdikten sonra "Her zamankinden usta." demek suretiyle havasını bastı. Rıza babasının manevi bir oğlu olma gururunu göğsünde taşıyordu beyimiz. İçkisini getiren barmene de bir eyw yapıştırıp elaleme çaktırmadan cebe attı elini. VA-LA! Aradığını bulmuştu. İşin gerisini ne yapacağını bilen marifetli ellerine bıraktı ve artık bir gelenek haline gelmiş sözünü söylerken minik hapı bardağa atıverdi. "Ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet!" Hap sıvının içinde çözünedursun bizimkisi de Sage yarine bakınmaya başladı. Çok bakınmasına gerek kalmamıştı çünkü ahanda oradaydı. Hödük bir adamın yanında, bütün aşüfteliğini konuşturuyordu. Zaman kaybetmeden Sage'in yanına koşturdu ve cazibe katsayısını üç-beş arttırdıktan sonra en ukala gülümsemesini yerleştirdi suratına. "Sage, Sage, Sage... Ah Sage, sevgilim... Ayağına kadar içki getiren aşqına bir öpücük vermeyecek misin tatlım?" NURİ ALÇO RULES, BITCH.

Ohhh, utanmasa üzerinde horlayacağı adamın süresi bitmişti neyseki. Biraz daha o kıllı surata bakarak dudaklarını yalamak zorunda kalsaydı bööörk diye kusacaktı. "Sage, Sage, Sage... Ah Sage, sevgilim... Ayağına kadar içki getiren aşqına bir öpücük vermeyecek misin tatlım?" Arkasını döndüğünde kimle karşılaşacağını bildiğinden dönmeden önce şööyle bir kızlarını düzeltti. (: Köfte dudaklarını öne uzata uzata gülümseyerek başını çevirdi. Bazen badigardların bu hıyar ağasını hala neden içeri aldığını sorguluyordu ama suratına baktığında bu düşüncesini unutuyordu. Böyle tatlış bir salak olabilir miydi yaa? Elindeki içkiyi kapıp içindeki sıvıyı şööyle bir çevirdi, dikkatle baktı. "Bu sefer ne var Matt," dedi kaşlarını kaldırarak. "Yine beni bayıltıp taksinin bagajına koymaya çalışmicaksın dimi?" Hınzırca kıkırdadı. Aslında o Matt'i bi bagaja tıksa fena olmazdı. Bileğini yakalayıp bara kadar çekiştirdikten sonra çocuk gibi karşısındaki tabureye oturttu. Bardaktan bi yudum alır almaz tekrar tezgaha koyup Matt'e doğru ittirdi. "Her zamankinden" dedi barmene artiz artiz. Pişmiş kelle gibi sırıtan Matt'inin gözleri yüzü hariç her yerdeydi ama olsundu. Ergen gibi iç çekmemeye çalışarak apartman topuklu striptizci ayakkabısıyla aşkitosunun bacağını dürtükledi. "Şşş, buraya bak" dedi gözlerini işaret ederek. "manzaralı oda ya da öpücük istiyorsan kasaya bebeğim. Mesai saatindeyim. Sana ayrıcalık tanıyamam." Aslında tanırdı, çokzel tanırdı ama geçen vitrinde beğendiği ayakkabıların fiyati çok uçuktu. Bu da ekmek parasıydı sonuçta.

"Bu sefer ne var Matt? Yine beni bayıltıp taksinin bagajına koymaya çalışmicaksın dimi?" Kendi kıskısları Sage yarinin kıkırtılarında kaybolurkene bunu yapmaya çalıştığı günü canlandırdı aklında. Aslında oldukça başarılı bir plandı. Tırıntırıntırıntırın Sinan abisinden aldığı taktiklerin işe yaramadığına hala inanamıyordu. Bir dahaki sefere Nuri babacuğundan yardım isteyecekti. O görmüş geçirmiş biriydi ve tecrübeliydi, ne yapılacağını iyi bilirdi. Ancak bunu Rıza babası duymamalıydı. O çok hassastı ve onu kırmak, Matt'in bu dünyada isteyeceği en son şeydi. Bir gün Nuri babacuğu ile Rıza babası arasında kalsa hangisini seçerdi diye düşündü Matt. Ancak bu çok zor bir seçimdi, hayır hayır, ayırt edemezdi onları!! Onlar Matt'in bebekleriydi. Sage'in kendini bileğinden yakalamasıyla tekrar kendine gelen delikanlı, bu derin konuyu daha geniş bir zamanda düşünmeye karar verip kendini akışa bıraktı. Sage Matt'in özel karışımından bir fırt çekip bıraktıktan sonra barmene her zamankindeninden sipariş etti. Genç adam duygulanmıştı, Sage yari de çok onun gibi çok kuğuldu yahu. :'))) Ayrıca sadece davranışlarıyla değil, vücuduyla da çok kuğuldu. If you know what I mean yani bro.

Bacağında hissettiği anlık bir acıyla "Auvçç!" diyerekten garip bir ses çıkardı Matt abimiz. Kaliyentesi onu dürtüklüyordu. "Şşş, buraya bak" Sage'i süzerken kendini kaybetmiş olmalıydı. Ama napsındı? O da bir erkekti sonuçta, erkeğin hasıydı, hammadde ve pazar arayışıydı, adamın dibiydi. "manzaralı oda ya da öpücük istiyorsan kasaya bebeğim. Mesai saatindeyim. Sana ayrıcalık tanıyamam." Beyninden vurulmuşa dönen Matt, dudağını sarkıttı ve *puppy eyes mode on* yaptıktan sonra "Pekala aşkısı. O halde ben de burada masum bir şekilde mesainin bitmesini beklerim. Tabii bu sırada artık şu zavallı Mattçiği kaçırırlar mı, uçururlar mı bilemem. Ben beklerim tabii." diye tripkolik acıtasyon laflarını sıraladı. Sonra da Sage'in uzatmış olduğu karışımlı bardağı eline alıp masusçuktan etrafına bakındı. "Ama önce şunu verecek birini bulmalıyım. O kadar hazırladım yazık, sen de içmedin zalim kız, zebil olacak şimdi :s:Ss" Blöfünü yedi mi diye yan yan Sage'e bakıyordu ama böyle yandan da yarisinin yüzünden bir şey okuyamıyordu. POF.