Modern şehir hayatı temalı bir RPG sites.
ile karşınızdayız. Her alanda minimum kural ile karakterlerinizi yaratıp yönetirken, hayalgüzünüzün sınırlarını zorlamanıza olanak sağlıyoruz.
♦ Aktif oldukları sürece açacağınız karakterlerin sayısında sınırlama yoktur.
♦ Yazacağınız Rp'ler için kelime/satır sınırlaması yoktur.
Mini eteği ve dar kısa kollu tişörtünün üzerine giymiş olduğu garson önlüğü kaşındırıyordu. Dudaklarını ısırarak ve gözlerini kısarak elleri arasında tuttuğu minik not defterine masada oturmakta olan yaşlı adamın siparişini karaladı ve adama sevecen ve bir o kadar da özgüven dolu bir gülümseme gönderdikten sonra, siparişi hazırlamak üzere tezgahın arkasındaki açık mutfağa doğru yürüdü. Gelen her müşterinin bir fotoğrafçı ya da paparazzi olduğunu düşünmek çalışırken ona kolaylık sağlıyordu ve insanlara daha sevecen yaklaşmasını sağlıyordu. Ne de olsa insanlara bahşettiği o ışıltılı ve güven dolu gülümsemeler bir gün, ünlü bir oyuncu olduğunda, kırmızı halıda yürürken ihtiyaç duyacağı şeylerden biri olacaktı. Tezgahın arkasında başka müşterilerden aldığı siparişleri hazırlamakta olan Em’e gülümsedi Marylou ve kendisi de işe koyulmaya başladı. Buraya her gün gelen ve her gün aynı siparişi veren yaşlı adamın siparişini her seferinde küçük not defterine işlemesinin mantıksız olduğunun farkındaydı, ancak yine de işi ile ilgili en çok sevdiği şey o not defterine bir şeyler karalamaktı. Bazen sinir olduğu müşterilere ettiği küfürleri karalıyordu, bazen o sinir olduğu müşterileri komik ve zavallı bir şekilde çiziyordu. *Sanki daha fazla komik ve zavallı olabilirlermiş gibi. Mary hazırlamış olduğu tepsiyi kolayca ama herkesin yapamayacağı hamlelerle parmakları üzerine yerleştirdi ve hızlı adımlarla yaşlı adamın masasına doğru yürüdü. Em ile evden kaçıp New York’a geldiklerinden ve karınlarını doyurmak için bu kafede işe girdiklerinden beri alışkın olduğu hareketlerdi bunlar, oyuncu olduğunda, bir filmde oynamak üzere garson rolü verdiklerinde hiç de zorluk çekmeyeceği kesindi. Tepsideki yiyecekleri adamın masasına yerleştirdi ve yüzüne aynı gülümsemeyi yerleştirip “Afiyet olsun efendim!” diye şakıdı. Ardından tezgaha yaslanmış, herhangi bir sipariş istenene kadar orada bekleyen Em’in yanına yürüdü. Arkadaşının elinde bir magazin dergisi olduğunu gördüğünde dudaklarını ısırarak hafifçe eğildi ve kapaktaki resmi görünce kalbi hızla atmaya başladı. “Aman Tanrım! ROOOB!” Olduğu yerde zıplarken ellerini yanaklarına götürdü ve neşe ile kahkaha attı, bu sırada birkaç müşteri de şaşkınlıkla kendisine bakmıştı. Mary onları umursamadan Em’i bileklerinden tuttu ve “EEEM, ROB BURADA!” Em bir kahkaha attı ve “Mary, sessiz ol yoksa işimizi kaybederiz sis,” dedi sakin bir sesle. Mary başını salladı ve hemen kendini toparladı, ardından boğazını temizledi ve öncekine nazaran çok daha kısık bir sesle “İnanabiliyor musun? Bunca zaman bunun hayalini kurduk ve şimdi, Robert Downey Jr, burada. New York’ta!” Em başını salladı ve gülümsedi. Em ile RDJ’nin bir numaralı hayranları olarak, böyle çok heyecanlanmaları normaldi aslında. Ama yarın öbür gün, Rob ile aynı filmde oynadıklarında ve aynı halıda yürüyüp, poz verdiklerinde ne yapacaklardı? Mary kendisine çeki düzen vermeli ve Rob’un kendisini bu kadar heyecanlandırmasına engel olmalıydı. “En yakın zamanda dışarı çıkmalı ve Rob’un izini sürmeliyiz,” dedi Mary, daha fazla şey söyleyecekti ancak konuşmasını sipariş isteyen bir müşteri böldü.
Oturduğu yüksek sandalyeden yere zıpladı ve mini eteğini aşağı doğru çekiştirdi, ardından not defterini cebinden çıkarıp masaya doğru yürüdü. Müşteri kahverengi saçlı ve buna uyumlu kahverengi kirli bir sakalı olan, otuz yaşlarında bir adamdı ve ahşap rengi minik masasının üzerinde yazılarla dolu kağıtlar vardı, Mary kağıtlarda neler yazdığını merak etti. O da bazen yazardı, kimseye göstermediği küçük şeylerdi bunlar, değersiz ve kendisine sakladığı şeyler. “Nasıl yardımcı olabilirim?” Yakışıklı adam kıza bakarak gülümsedi ve “Bir donut ile kahve alayım,” dedi. Mary gülümseyerek başını salladı ve not defterine siparişleri karalarken “Yazar mısınız?” diye sordu. Yazdıkları bitince kemirmekte olduğu dudaklarını serbest bıraktı ve adama baktı. “Evet,” diye yanıtladı adam. Peki bekar mısınız? “Film senaristiyim.” Mary heyecandan oracıkta bayılmamak için kendini zor tutarak yutkundu ve ağzından titrek bir “Ah!” yanıtı çıktı. “Bu... bu harika!” Adam güldü ve kağıtları toparlarken “New York’ta geçen bir film çekiyoruz, ben de son düzeltmeleri yapmak üzere buraya geleyim ve bir şeyler atıştırayım dedim.” Mary öksürdü ve derin bir nefes alıp hızla atan kalbini yavaşlatmak gibi beyhude bir çaba içerisine girdi. “Aman Tanrım, çok üzgünüm ben… Hemen siparişinizi getiriyorum!” Mary hızla yiyeceklerin olduğu tezgaha doğru yürümeden önce adamın 'Sorun değil,' gibi bir şeyler mırıldandığını duydu ancak o heyecanla bunu umursamadı. Vitrindeki donutların en güzelini alıp minik bir tabağın içine koydu, her zaman hazır olan kahvelerini büyük bir kupaya doldurdu ve yiyecekleri tepsiye yerleştirdi. Tezgahların pisliğini müşterilerin göremiyor oluşu harikaydı zira görselerdi buradan kaçmak isteyebilirlerdi. Burada çalışan yalnızca Em ve Mary’di, diğer çalışanlar yakın zamanda istifa etmişlerdi ve sorun kesinlikle istifa edenlerde değildi. Koca göbekli ve egosu da tıpkı göbeği gibi olan patronları adeta bir intihar sebebiydi ve çalışanlar genelde buraya geliyor ve en fazla iki hafta dayanabiliyorlardı. Ancak Em ve Mary’nin, kocaman bir şehirde başlarının çaresine bakmaları gereken iki kız olarak adama katlanmaktan başka çareleri yoktu. Hem, o kadar da kötü sayılmazdı aslında. Adam kafeyi onlara bırakıyordu ve kontrol için yalnızca haftada iki kez geliyordu. Kafe iki kızın eviydi ve Mary kafenin hayatında sahip olduğu en güzel ev olduğunu düşünüyordu. Ancak patron görmeden o kirliliği temizlemezlerse Mary’nin bir daha bu kadar güzel bir evi olmayabilirdi. Em de bir şeyler hazırlamak üzere Mary’nin yanına geldiğinde, Mary heyecanla “Şimdi sipariş götürdüğüm adam bir senarist ve bir film çekiyorlar, burada!” dedi heyecanla. Em’in gözleri kocaman açıldı ve elindeki şeker kabını tezgaha düşürdü. “Şaka yapıyorsun!” Mary bir kahkaha attı ve elinde tepsisiyle adamın masasına doğru gitmeden önce arkadaşına bakarak başını iki yana salladı.
Mary masaya gittiğinde adam gülümsedi, tepsideki yiyecekleri masaya dizdi ve “Filmde hangi oyuncular yer alacak?” diye sordu tatlı bir sesle. Adam hayatını değiştirecek kişi olabilirdi, öyle kolayca gitmesine izin veremezdi. “Başrolde Joseph Morgan var,” dedi adam kahvesinden bir yudum almadan önce. Marylou heyecanla gülümsedi ve “Vay canına, süper!” dedi tepsisini iki eliyle önünde tutarak. Mary neredeyse RDJ kadar çok seviyordu Joseph Morgan'ı, yeni bir filmi çıkacağını duymak ve bir de bu filmin senaristi olan adamla tanışmak gerçekten harikaydı. Adam sıcak bir gülümsemeyle ona baktı ve başını salladı. Mary daha fazla orada kalırsa adamın kendisinden korkacağını bildiğinden, adımlarını tekrar yüksek sandalyelerin olduğu yere doğru çevirdi. “Hey, bayan!” Mary adamın kendisine seslenmesi ile arkasını döndü ve senariste gülümseyerek baktı. Masaya doğru hızla yürüdü ve “Bir sorun mu var?” diye sordu kibarca. Adam güldü ve başını iki yana salladıktan sonra cebinden bir kart çıkardı. “Filme aradığımız oyuncular var, sen ve şuradaki esmer arkadaşın bu iş için uygun görünüyorsunuz. Belki de seçmelere gelirsiniz, ne diyorsun?” Mary yerinde zıplamamak için kendini zor tutarak “Elbette, neden olmasın!” dedi cırtlak bir sesle. Kartı adamın elinden avını yakalayan bir aslan gibi kaptı ve kocaman sırıttı. “Seçmelerin ne zaman olacağı ve adresi yazıyor, ancak eğer bir sorun yaşarsanız diye sekreterimin numarası da orada.” Mary başını salladı ve sanki tüm dünyanın kurtuluşu buna bağlıymış kağıdı sıkı sıkı tuttu. “Çok teşekkür ederim,” dedi mutlulukla. Adam gülümseyerek başını hafifçe eğdi ve “Bunu donutların en güzelini bana vermeyi seçtiğin için bir teşekkür olarak say…” Adam Marylou’nun göğüs hizasındaki etikette yazan ismine baktı, “…Marylou,” dedi ve tekrar önüne döndü. Mary işte o zaman çok şiddetli olmasa da zıplayarak yiyecek dolu vitrinlerin olduğu yere yürüdü ve Em’in siparişini bırakıp yanına gelmesini beklemeye başladı. Hayatları değişecekti, bunu hissedebiliyordu Mary ve her şey Rob sayesinde olmuştu. Rob’un gelişi, onlara uğur getirmişti ve Mary, bir gün onunla tanıştığında bunu Rob’a söylemek için sabırsızlanıyordu.