New York
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  



Asla gitmek istemeyeceksiniz...

Modern şehir hayatı temalı bir RPG sites. ile karşınızdayız. Her alanda minimum kural ile karakterlerinizi yaratıp yönetirken, hayalgüzünüzün sınırlarını zorlamanıza olanak sağlıyoruz.

♦ Aktif oldukları sürece açacağınız karakterlerin sayısında sınırlama yoktur.
♦ Yazacağınız Rp'ler için kelime/satır sınırlaması yoktur.



EN POPÜLER
ÖĞRENCİLER

1. Violet Rivera

2. Riley Romanov

3. Cher Burke

4. Eloine H. Heaven

5. Clark Davin

EN POPÜLER
YETİŞKİNLER

1. Edgard Davin

2. John Christopher Depp

3. Katy Perry

4. Miley Cyrus

5. Justin Randall Timberlake

ALNI AÇIK
ÇALIŞANLAR




New York City by CMarlow on Grooveshark

 

 Başbelası

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Archibald Constantine
NYP ÜNİVERSİTESİ | V. SINIF
Archibald Constantine


Rp Yaşı : 22
Lakap : Arch.
Mesaj Sayısı : 17

Başbelası Empty
MesajKonu: Başbelası   Başbelası EmptyCuma Eyl. 28, 2012 11:40 am

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Archibald Constantine & Abigail A. Wilson
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Archibald Constantine
NYP ÜNİVERSİTESİ | V. SINIF
Archibald Constantine


Rp Yaşı : 22
Lakap : Arch.
Mesaj Sayısı : 17

Başbelası Empty
MesajKonu: Geri: Başbelası   Başbelası EmptyCuma Eyl. 28, 2012 12:50 pm

Dekanın eline tutuşturduğu kağıda baktı. Herkes kağıtlarını aldığında kısa bir açıklamanın ardından staj yerlerine gitmemiz emredilmişti. Emirse yapılması gerekirdi değil mi? Kağıdı buruşturup cebine sıkıştırdığında hızla kapıya yöneldi. Etrafında dolanan kişileri inceledi yavaşça. Gözlerinin içlerine baktı, vücutlarını inceledi. Üniversitenin ortasında duruyordu ve insanları izliyordu. Seslerini dikkatlice dinlerken gözlerini kapadı. Seslerin titreşimi ile gözünün önünde canlanan sahneyi izledi bir süre. Tenine değen hafif bir esinti, zihnini rahatlatan etrafın gizemli sesi ve hissettiği her şey yüzünde bir gülümsemeye nedendi. Yüzündeki sırıtışla açtı gözlerini. Olduğu yerde biraz daha durduğunda seri adımlar ile kapıya yöneldi dışarıya çıkmak için. Kapıdan dışarıya çıktığında ilk aklına gelen düşünce ile gözlerini kıstı. Herkesin farklı bir yaşamı ve kaderi var. Peki bunda rolümüz ne? Her kurduğumuz hedefe ulaşabiliyor muyuz yoksa boşa mı kürek çekiyoruz? Aklından geçenlere bazen kendi de inanmıyordu. Bazen aşırı düşünürdü ve bu başının ağrımasına neden olurdu. Bu yüzden bazen kendini frenlemek zorunda kalırdı. Yavaş ve düşünceli bir halde Starbucks'a ilerlerken elleri cebindeydi. Staj yapacağı için sevinmeli, ölüme yakın olacağı için üzülmeli miydi? Aslında umurunda bile değildi. Tek istediği işin de en iyi yere gelmekti.

Starbuckstan içeriye girdiğinde nazikçe gülümsedi. Karamelli Frappuccino söyledi ve beklerken telefonuna gelen mesajla irkildi. "Ablan seni bekliyor olacak. Geç kalma. Seni öpüyorum, annen." Okuduğu mesajla daha da gülümsedi. Kahvesini alıp hızla çıkarken merkeze gitmesi gerektiğini biliyordu. Zaten istediği şeyde buydu. Peki kendisinden görevli kişi kimdi? Seksi ya da güzel miydi? Peki, sinirli miydi çokça? Nereden bilebilirdi ki? Belki erkek biri bile olabilirdi ama hisleri kadın yönündeydi. Hep bir telaş içerisinde hareket eden insanlar hakimdi ortama. Burayı bu yüzden seviyordu. Hareketliydi. Yapması gereken şey neydi? Nasıl davranmalıydı şefine karşı? Ah, kafası karışmıştı. Belki de kendisi olmakla başlamalıydı. Cebindeki kağıt geldi aklına. Orada mutlaka adı ve rütbesi yazıyor olmalıydı. Abigail A. Wilson mu? New York'un ses getiren polisiydi. Onun yanında mı staj görecekti. Ah, bu kariyeri için harika bir işti. Bunu maf etmemeliydi. Kahvesinden yudumlar alırken kendisine de götürmesinin iyi olacağını düşündü. Geldiği yolu tekrar geri dönerken ne tür bir şey alacağını düşünüyordu. Caffè Americano mu yoksa Filtre Kahve mi alması daha uygun olurdu? Filtre Kahve de kararını verince hızla dışarı çıktı. Saatine baktığında geç kalma ihtimalinin yarı yarıya olduğu kesindi.

Merkeze vardığında girişteki merdivenleri hızla çıktı. Kapıdan içeriye girdiğinde hareketli ortam onu gülümsetmişti. Hatta mutlu etmişti. İşini seviyordu. Kesinlikle tapma aşamasında olabilirdi. Önünden geçen polis memurunun önüne geçti. Adamın soru sorar gözlerinin içine baktı ve konuşmasına başladı. "Abigail A. Wilson'n odasını arıyorum bayım." derken omuzlarına baktı adamın. Anlaşılan bir rütbe sahibi değildi fakat kendisinden yüksek olduğunu kesindi. Henüz stajyer idi. Fakat akademi okuyordu. Bu da ileri de rütbeli olacağı anlamına geliyordu. Adamın kısa tarifinden sonra ikinci kata çıktı ve sağa döndü. İnce ve uzun koridorda ilerlerken 5. kapıya gelene kadar ilerledi. Kapının önünde durduğunda derin bir nefes aldı ve kapıyı çaldı. [b]"Gel["/b] sesinden sonra yavaşça kapıyı açtı ve hızla içeri girdi. Masada oturmuş olan kadına baktı ve hızla süzdü. Kahveyi nazikçe masaya koyarken elini uzattı. "Archibald Constantine, NYP Akademisi V. Sınıf efendim." dedikten hemen sonra da cebinden dekanın verdiği kağıdı çıkardı ve masaya, önüne koydu. "Stajyer öğrencinizim." Şuan da mutlu muydu? Evet, hiç olmadığı kadar.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Abigail A. Wilson
NYPD CİNAYET MASASI DEDEKTİFİ
Abigail A. Wilson


Belirgin Özellikler : Dedektiflik
Rp Yaşı : 26
Lakap : Ash
Mesaj Sayısı : 53

Başbelası Empty
MesajKonu: Geri: Başbelası   Başbelası EmptyCuma Eyl. 28, 2012 3:02 pm

Bugün biri ölmüştü. Ölen polis değildi elbette ki ama bu benim rahatlamamı sağlamıyordu. Özellikle de onu öldüren kurşun benim silahımdan çıkmışsa bu normal bir gün geçirmeme de izin yok demekti. Aslında FBI haklıydı. Bu işe karışmamalı ve keskin nişancının işi halletmesine izin vermeliydim. Yine de yerini almayan polisler vardı ve ben suçlunun birini rehin almak için silahını çektiğini görünce dayanamamış ve onu göğsünden vurmuştum. Adam hemen ölmüştü. Tabi o huzura ermiş bense kağıt işlerini halletmek zorunda kalmıştım. Herşey kağıt işleriyle de bitmemişti. Ardından psikolojik bir teste girmiştim, sorgulamaya alınmıştım ve yaşadıklarımı anlatan bir düzine rapor hazırlamıştım. Anca öğleden sonra odama gidebilmiştim. Cam kapıdaki "Dedektirf Abigail A. Wilson" yazısına kısa bir göz attım sonra da içeri girdim. Camekan bir odam olması güzeldi. Hem ferah hem de rahattı. Sandalyeme bıraktım kendimi. Sıradaki suçlumla ilgilenmek için dosyaya bakındım. Narkotik için çalışıyordum sanki. Başlarından atmak istediklerini bana veriyorlardı. Ama cinayet masasına geçişimin yakında olacağını düşünüyordum. Ya da kayıp kişilere ya da terörle mücadele ya da herhangi biri. Sadece şuanki durumumdan kurtulmak istiyordum. Bakışlarımın artık dosyadan çok raflara dizilmiş ödüllerime takılmıştı. Fazla olmamasına rağmen bence gayet iyiydiler. Çekmecemi açıp küçük bir çikolata çıkardım. Onu ağzıma atarken zor günlerde en büyük destekçim olduğu için içten içe teşekkür ettim. Aynı anda kapı çalındı. İçeri giren çocuğa baktım bir süre. Daha önce görmemiştim. Elindeki kahveyi masaya koyduğunda kaşlarım yukarı kalktı. "Archibald Constantine, NYP Akademisi V. Sınıf efendim." Elini sıktım basitçe. Cebinden çıkardığı kağıdı masamın üzerine koyunca kağıtta yazanları okudum hızla. "Stajyer öğrencinizim." Benim böyle birşeyden haberim yoktu. Elimle ona oturmasını işaret ettim. Telefonu kaldırdım ve birkaç yere telefon ettim. Kapattığımda çocuğa baktım. Aslında çocuk yanlış olurdu. Yirmili yaşlarındaydı belli ki. Benden olsa olsa üç dört yaş küçüktü. Bakıcılık yapacağım çocuk sayısı çoğalıyordu. Masaya bıraktığı kağıdı aldım ve inceledim. Bir ara gözüm kahvesine takıldı. Benimle çalışacaksa öğreneceği çok şey vardı. "Beni tanıyorsun zaten. Nasıl hitap edeceğini de okulunda öğretiyorlar. Şimdi ise basit şeylerle başlayalım. İlk olarak benim yanıma kahve ile gelip de bana kahve getirmezsen seni boğarım. Kahveyi severim ve bana sabahları kahve getirmen daha ılımlı biri olmamı sağlar. Zamanla demek istediğimi anlarsın." Sabahları kahve içmeden uyanamıyordum ve kesinlikle korkulası biri haline dönüşüyordum. "Ve bu arada en önemlisi asla ama asla ama asla bak yine vurguluyorum ki asla benim şeker ve çikolata depoma dokunma. Ellersen anlarım ve senin için hiç iyi olmaz." Benimle çalışacaksa çekmecemde ne olduğunu zaten öğrenecekti. "Çeneni kapalı tutmayı öğren. Çok konuşanları kimse sevmez. Önemli bir sorun olursa olaylarla ilgili diğerlerinin duyamayacağı şekilde sormalısın bana." Cam duvarı işaret ettim birden. Diğer taraftaki masalarda çalışanları görebiliyordum. Onlar da beni görüp daha düzgün davranıyorlardı. "Onlar ara sıra beraber çalışacağımız ekip. Bir de benim ortağım var. Adı Carter. Tabi sen ona Carter diye hitap etmeyeceksin. O daha sakin biri gibi görünebilir ama kızdırmamaya çalış. Eğer öfkelenmesini sağlarsan seni onun elinden kurtarmam." Carter genelde şakacıydı fakat ara ara ortaya çıkan öfkesi benimkiyle aynıydı. Ölçüsüz ve yakıcı. Çekmecemi karıştırdım ve bir şekeri ağzıma attım. Bir tanede çocuğa fırlattım. "Bundan başka yok sana. Şimdi git diğerleriyle tanış ve sonra buraya gel. Çalışacağın ekibe kendini iyice tanıt ki seni tanıştırmak zorunda kalmayayım." Elbette onu buradan izleyecektim bir yandan dosyasını okurken.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Archibald Constantine
NYP ÜNİVERSİTESİ | V. SINIF
Archibald Constantine


Rp Yaşı : 22
Lakap : Arch.
Mesaj Sayısı : 17

Başbelası Empty
MesajKonu: Geri: Başbelası   Başbelası EmptyC.tesi Eyl. 29, 2012 1:06 am

Oturulması istendiğinde hızla yerine oturdu ve olduğu yerde rahat bir tavır hal aldı. "Beni tanıyorsun zaten. Nasıl hitap edeceğini de okulunda öğretiyorlar. Şimdi ise basit şeylerle başlayalım. İlk olarak benim yanıma kahve ile gelip de bana kahve getirmezsen seni boğarım. Kahveyi severim ve bana sabahları kahve getirmen daha ılımlı biri olmamı sağlar. Zamanla demek istediğimi anlarsın." İster istemez yüzünde gülümseme oluştu. Bu konuda daha önceden bilgili olması hoştu. Eliyle masadaki kahveyi işaret ederken "Bu sizeydi dedektif." Elleri ile saçlarını karıştırdı hafifçe. Sonra da kendi kahvesini gösterdi gülümserken. Kendisine benzediğini anladı. Sabah kahve içmezse uyanamıyordu. "Ve bu arada en önemlisi asla ama asla ama asla bak yine vurguluyorum ki asla benim şeker ve çikolata depoma dokunma. Ellersen anlarım ve senin için hiç iyi olmaz." İstemsizce kahkaha attı. Şeker deposu, bu iyiydi. Şekerleri ve çikolatalı zararlı bulsa da sıkıldığında koştuğu şey onlar olurdu ya da basit bir içki. "Başbelası olmamaya çalışacağım, efendim." derken kahvesinden yudumlar aldı. Ardından da odanın güzelliğine göz geçirdi. Kendisinin de bir gün böyle bir odada olacağını, hatta kendini federal ajan olarak hayal etmeyi seviyordu. Ve en iyi yerden başlamıştı bile. "Çeneni kapalı tutmayı öğren. Çok konuşanları kimse sevmez. Önemli bir sorun olursa olaylarla ilgili diğerlerinin duyamayacağı şekilde sormalısın bana." Gözlerini devirirken, öğütlerin harikalığı ile gülümsedi. Bu öğütlerinin daha iyi olacağını bekliyordu. Umursamaz bir hal aldığında yüzü, yüzünü dedektife döndü. İşaret ettiği yere bakarken bir kulağı da ondaydı. "Onlar ara sıra beraber çalışacağımız ekip. Bir de benim ortağım var. Adı Carter. Tabi sen ona Carter diye hitap etmeyeceksin. O daha sakin biri gibi görünebilir ama kızdırmamaya çalış. Eğer öfkelenmesini sağlarsan seni onun elinden kurtarmam." Kaşlarını çattı etrafını incelerken. Bir yandan da dudaklarını emiyordu. Bu sık yapardı. Hem de baya sık. "Umarım iyi anlaşırız dedektif." Resmiyeti sevmezdi. Okuldaki hitaba göre ya efendim ya da rütbesine uygun şekilde çağrılmalıydı. Gerçi Arch ise rütbesine uygun söylüyordu. Sonuçta bir yönetici grubuna giriyordu. Açılan çekmece sesini duyunca kafasını baktı yönden biraz daha dedektife doğru çevirdi. Kendisine gelen şekere bakarken hızla şekeri yakaladı ve teşekkür manasında kafasını salladı. Heyecanlı mıydı? Kesinlikle. En iyi dedektifin yanında stajyer idi ve çok seksiydi. Gülümserken dedektifle göz temasından kaçınmadı. "Bundan başka yok sana. Şimdi git diğerleriyle tanış ve sonra buraya gel. Çalışacağın ekibe kendini iyice tanıt ki seni tanıştırmak zorunda kalmayayım." Vakit burada çabuk geçecek gibiydi. Ah, evet. Bu iyiydi. Yaylanarak oturduğu yerden kalkarken sırıtışına engel olamadı. "Zaten şeker yemeğe fırsatımız olmayacak gibi dedektif." derken kapıyı açmıştı ve hızlı adımlar ile kapıdan dışarıya çıktı.

Her zaman yaptığı gibi gidip hemen tanışmayacaktı. Kendine biraz yüksek bir yer aradı. Boş bulduğu bir masaya oturdu. Hemen hemen herkesi görebiliyordu. Herkesin hareketlerini izledi bir süre. Sonra da sandalyeye daha da yayıldı ve gözlerini kapattı. Bacak bacak üstüne attı. Telsiz sesleri, susmayan telefonlar, fısıldaşmalar, diğer birimden başka bir birime yükselen sesler vardı. Kapının açılma sesleri, yürüme ve nefes alış verişler, yüksek adrenalini hissetti. Göz kapamayı bu yüzden seviyordu Arch. Gözlerinin göremediğini teninde, vücudunda hissetmeyi seviyordu. Uzun bir sürece etrafını öylece hissetti. Sonra gözlerini açtı. Hızla yerinden kalktı. Şimdi izlediği bilgileri uygulamalı ve tespitinin yerinde olup olmadığını kanıtlamalı idi. İlk olarak bayan polislerden birine yanaşmayı deneyecekti. Tamam biraz çapkın olabilirdi. Ah, hayır! Azıcık çapkındı. Çook az. Yani sevdiğine bağlı, sadece bakıcı biriydi. Esmer ve mavi gözlü bir polis takıldı gözüne. Masasına vardığında belini masaya dayadı. Elini uzattı. Prosedür gereği adını taktim ettikten sonra, stajyer olarak geldiğini söyledi. Sonra da günlük konuşmadan girdi. Biraz espri derken ortamı yumuşattığını biliyordu. Sonra eline aldığı bir kağıt ve kalemle telefon numarasını yazdı. "Ne zaman istersen arayabilirsin. Derdine ve her şeyine ortak olabilirim." derken son kez süzdü genç polisi. Nadiren ortalıkta görülen bayan polislerle tanıştıktan sonra sıra erkeklere gelmişti. Hem cinsleri ile daha rahat kaynaşırdı insan. Bu da öyleydi. Etrafına bakındı. Gözüne çarpan birini arıyordu. Herkes aynı giyinince pekte çarpıcı olmuyordu. Sivil giyinen çok az polis olurdu. Sivil birini göremeyince üniformalı birilerine gitti. İlk başta bir beşlik, kızlar konusu derken adını ve gerekli kısa birkaç bilgi verdi. Sonra da diğerleriyle de tanıştı. Etrafında birkaç erkek arkadaşı oluşunca uzunca sohbet ettiler. Güldüler ve bir ara eğlenmek için sözleştiler. İlk günden böyle alışacağını bilseydi daha önce gelirdi. Çalan telefonla işine dağılan kişilerden sonra herkese başıyla selam verip, dedektifin odasına doğru ilerliyordu.

Telefonuna gelen mesajla duraksadı. "Merkezin önündeyim hayatım." Gelen ada bakınca adının Katherina olduğunu gördü. Kimdi ki şimdi o? Kesin görünce hatırlayacaktı. Yolunu değiştirdiğinde önünde duran kadına gülümsedi. Düzgün fiziği ön planda olan sarışın ve mavi gözlü biriydi. Ah, onu şimdi hatırlamıştı. Üniversite 3. sınıftayken bir parti de tanışmışlardı. Peki o nereden burada olduğumu biliyordu ki? Şaşkınlıkla yüzüne bakarken geldiği için teşekkür etti. Fakat yüzündeki acı ile şaşkındı. Neden tokat yemişti ki? Kızı bileğinden kavradı ve kendine çekti. Kız kıpırdayamacak durumdaydı. "Seni aramadığım içinse bu telaşın, boşuna endişeleniyorsun. Çünkü bitireli çok oldu tatlım." Kolunu sertçe bıraktığında kızın bir şey demesine fırsat vermeden gitmesini işaret etti. Ve hızla oradan uzaklaştı. Dedektifin kapısını çaldı ve içeriye girdi. "Sanırım tanışma fastlı bitti dedektif. Yakın zamanla kendimizi iyi iyi tanırız zaten."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Abigail A. Wilson
NYPD CİNAYET MASASI DEDEKTİFİ
Abigail A. Wilson


Belirgin Özellikler : Dedektiflik
Rp Yaşı : 26
Lakap : Ash
Mesaj Sayısı : 53

Başbelası Empty
MesajKonu: Geri: Başbelası   Başbelası EmptyC.tesi Eyl. 29, 2012 5:30 am

"Zaten şeker yemeğe fırsatımız olmayacak gibi dedektif." Dışarı çıkışına baktım. Bir süre onu izledim. Önce etrafı izlemesini filan. Direk olarak kendini tanıtmaması dikkatimi çekmişti. Masaya dirseklerimi dayadım ve izlemeye devam ettim. Önce kadın polisleri hedef alması üzerine sıkıntıyla iç geçirdim. Umarım çapkınlığı kontrol altında tutulabilir düzeydedir. Kısa süre sonra diğer polislerle gülmesini seyrettim. Başımı önüme eğip masadaki dosyaları karıştırdım ve onunkini buldum. Adı yaşı ailesi hakkında bilgi. Nerede yaşadığı daha önemlisi sicili. Temiz bir sicil. Polis için önemli olan şey. Dosyasını kapattım ve başımı kaldırdığımda ortalıkta olmadığını gördüm. Telefona uzattım elimiz ve az önce konuştuğu polislerden birini aradım. "Ne düşünüyorsun yeni eleman hakkında?" Polislerin insanları değerlendirmedeki başarısı diğer mesleklere oranla daha fazlaydı. "Akıllı ve cesur. Kendine güveni tam. Şakacı. Çalışması rahat biri olacak gibi." Peşinden gelecek cümleyi anlamıştım. "Aması var belli ki! Ona on üzerinden kaç verirsin?" Kısa bir sessizlik oldu. Arkadaşının düşündüğü belli oluyordu. "Sanırım altı. O da henüz işe gerçekten girmediğinden. Ölümle karşılaştığında ne yapacağını bilemem. Genelde böyleleri ilk başta delirenlerden olur." Başımı salladım. Bu sırada telefonum çalıyordu. Ekranda yazanı görünce canım sıkkın bir şekilde son cümlemi söyledim. "O zaman ona ölümün nasıl bir şey olduğunu gösterelim." Telefonu kapattım. Cep telefonumu açtım ve olay hakkında bilgi ve adresi aldım. Uzun bir gün bizi bekliyordu. Kapı açıldı ve yeni çocuk içeri girdi. "Sanırım tanışma fastlı bitti dedektif. Yakın zamanla kendimizi iyi iyi tanırız zaten." Ayağa kalktım. Belimdeki silahı düzelttim ve ceketimi aldım. Kemerime rozetimi takarken kapıya doğru yürüyordum. "Gidiyoruz. Gerçek hayat okuldakine benzemez. Sana git dersem asla ama asla arkana bakma. Silahın, rozetin yok. O yüzden kahramanlık yapmayı düşünme. Kısacası arabada kal." Kapıdan çıktım. Diğerleri benim hazırlandığımı görünce sahada çalışan polisler de ceketlerini aldı. Diğerleri burada kalacak ve arkamızı kollayacaklardı bir nevi. Yanım yaklaşan polise Carter'ı sordum. O ise sigara içmek için çıktığını söyledi. Dışarda yakalayacaktım onu. Yeni elemanda dahil dört kişi dışarı çıktık. Carter beni görünce geldi. Bir şey söylemeden arabalara ilerledik. Olayı kısaca özetledim. "Adamın biri karısını rehin almış dışardaki polislere ateş açıyormuş. Destek olarak oraya gitmemiz gerekiyor ve adamı oyalamak için. Ama biliyorum ki biz işi bitirip geri döneceğiz ve Carter bana donut alacak." Son cümleyi gülerek söyledim. Diğerlerinin gergin sinirleri yatışmıştı ve arabalara yerleşirken stajyere arkayı gösterdim geçmesi için. Carter ise "Çekmeceni karıştırdığım için hala bana borç takıyorsun. Bir şekere karşılık altı kere sana donut ısmarladım. Ne zaman bitecek bu işkence de benim alacaklarıma döneceğiz?" Güldüm ama karşılık vermedim. Hızla yola koyulduk. Aldığı bir şeker değildi bunu kendi biliyordu. En sevdiğim çikolatamı yürütmüştü ve bunu her gün ona ödetmekten zevk alıyordum. Hızla yol alırken bir yandan da arkadaki ekiple konuşuyordum. Gideceğimiz yere kısa sürede vardık ve durumun ciddiyetini gördük. Polisler bir kaç yerde siper almıştı ve yaralı olansa arabanın yanında yerdeydi. Arkadaşlarına yardım edemedikleri için sinirlendikleri belliydi. Beraberimde getirdiğim adamlar binanın arkasına gitti. Biz de kurşun geçirmez yeleklerimizle beraber yerimizi aldık.

"FBI gelmeden şu işi çözelim." Silahımı kontrol ettim ve megafonu elime aldım. "Mr Halbert. Ben Dedektif Abigail Wilson. Sizden teslim olmanızı istiyorum. Eğer teslim..." Cümlemin kalanını duymadan silahını ateşledi. Hemen siper aldık. Carter bir yandan yaralı polisi güvenceye alıyor diğer yandan da yeni elemana olayı izlemeye gelenleri uzak tutmasını söylüyordu. Bu basit görevi yapabilirdi sanırım. Tekrar megafonu kaldırdım ama diğerlerinin yerlerini aldığını belirten işaret geldi. Dürbünü arabadan aldım ve baktım. Sürünerek kapının oraya gelmişlerdi. Şimdi yan taraftaki camı deneyeceklerdi. "Mr Halbert. Size bir kez daha teslim olmanızı öneriyorum. Karınızı da serbesrt bırakın ki daha rahat konuşabilelim. İsteklerinizi söylerseniz gerçekleşitirebiliriz. Bunları yapmanıza gerek yok." Adamdan gelen tekrar bir kurşun oldu. En azından nişan almıyordu. Sonra sesi duyuldu ve adamın başı camda göründü. Diğer polislere baktım ama onlar yaralı arkadaşlarının yanına geçmişlerdi. Carter nişan almış bekliyordu. Benim ekibim camdan içeri girmişlerdi. Her şey mükemmeldi. Adam birşeyler söylüyordu ama anlaşılmıyordu. Etraftaki izleyicilerin çığlıkları ve bağrışlarından anlaşılmıyordu hiç bir şey. En azından diğer polisler uzaklaştırıyordu onları. Adamın görüş alanına girmek için yaklaştım. O da beni görünce silahını kaldırdı. Fakat adam arkasındaki sesleri duyunca geri dönmesine fırsat kalmadan vuruldu. Cansız bedeni ikinci kattan aşağı düştü ve kanı etrafa saçıldı. Çığlıkları umursamadan ona yaklaştım. Eğildim ve kontrol ettim. Gerçektende ölmüştü. Her yer kan olmuştu ama. Sıkıntıyla iç geçirdiğimde FBI araçlarının köşeyi dönerek geldiğini gördüm. Gitme zamanımız gelmişti. Tabi önce durumu konuşup anlatmamız gerekiyordu. Ekip kadını dışarı çıkardı ve gelen ambulanstaki doktorlara götürdüler. Bizim içinse kısa bir bekleyiş süresi başladı. Stajyerimi görmek için etrafa bakındım. Nerdeydi bu çocuk?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Başbelası
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
New York :: new york :: gece hayatı-
Buraya geçin: