New York
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  



Asla gitmek istemeyeceksiniz...

Modern şehir hayatı temalı bir RPG sites. ile karşınızdayız. Her alanda minimum kural ile karakterlerinizi yaratıp yönetirken, hayalgüzünüzün sınırlarını zorlamanıza olanak sağlıyoruz.

♦ Aktif oldukları sürece açacağınız karakterlerin sayısında sınırlama yoktur.
♦ Yazacağınız Rp'ler için kelime/satır sınırlaması yoktur.



EN POPÜLER
ÖĞRENCİLER

1. Violet Rivera

2. Riley Romanov

3. Cher Burke

4. Eloine H. Heaven

5. Clark Davin

EN POPÜLER
YETİŞKİNLER

1. Edgard Davin

2. John Christopher Depp

3. Katy Perry

4. Miley Cyrus

5. Justin Randall Timberlake

ALNI AÇIK
ÇALIŞANLAR




New York City by CMarlow on Grooveshark

 

 Anything is possible.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Emmaline Winslow
GARSON
Emmaline Winslow


Belirgin Özellikler : deli dolu, enerjik, girişken, biraz sorunlu.
Rp Yaşı : 20
Lakap : Emma, Emmy, Em.
Mesaj Sayısı : 62

Anything is possible. Empty
MesajKonu: Anything is possible.   Anything is possible. EmptyPtsi Nis. 08, 2013 3:03 pm

ONE SHOT
...........................

    "Em, siparişler hazır." Genç kız gevşemiş olan önlüğünün iplerini sıkılaştırdıktan sonra aceleyle siparişlerin yanına gitti ve plastik tepsiyi eline aldı. Siparişleri beş numaralı masaya doğru taşırken tepsiye çabucak bir göz gezdirdi. Espresso, sütlü kahve, birer dilim limonlu kek ve Emma'nın favorisi olan frambuazlı pasta. Genç kız pasta dilimine bakarak hafifçe iç geçirdi. Kafede bu kadar çalıştıktan sonra enfes lezzetteki keklere ve pastalara ağzı sulanmadan bakabilecek düzeye gelebileceğini sanmıştı ama, nafile. İradesine söz geçirmek hala büyük çaba istiyordu fakat en azından artık ilk zamanlardaki gibi pastalardan küçük dilimler aşırıp Mary'ye ve kendisine ayrılan bölmeye saklanarak, kimse anlamadan o dilimleri ağzına tıkmayı bırakmıştı. Yine de süslü tabaklarda masumca yenilmeyi bekleyen pastaları gördükçe o günlere hasret çekmiyor değildi. Ancak artık bu durumu aşmış sayılırdı. En azından şimdi, kendini kafeden kek ya da çikolata aşırmaktan dizginleyebiliyordu.

    Tepsidekileri ait oldukları masaya kibarca dizerken yüzüne o garsonlara özgü, sıradanlaşmış gülümsemeyi yerleştirmişti çoktan. Artık bu onun için patronunun 'müşteri memnuniyeti' adı altında koyduğu altın kurallardan biri olmaktan çıkmış, işinin bir parçası haline gelip alışkanlığa dönüşmüştü ki, bu iyi bir şeydi. Beş numaralı masayla işi bittikten sonra kafeye yeni gelen bir çiftin siparişlerini almaya yeltenmişti ki arkasındaki adamın gür bir sesle "Pardon, bakar mısınız?" dediğini işitti. Yüzündeki gülücüğü suratından ayırmadan, topukları üstünde döndü ve biraz önce siparişleri bıraktığı masaya yöneldi yeniden. Masaya yeterince yaklaştığında ölçülü ve kibar bir sesle "Evet?" diye sordu. Adam, sanki dünyanın en zor işi ona yaptırılıyormuşçasına bir yüz ifadesi takınarak espresso fincanını eline aldı ve parmağıyla fincanın üzerindeki bir noktayı işaret ederek yüz yılın formülünü bulmuş bir ifadeyle genç kızın yüzüne baktı. Kafası karışan ve ne yapması gerektiğine anlam veremeyen Emmaline, bakışlarını birkaç kez adam ve kahve fincanı arasında gezdirdi fakat sonuç değişmemişti. Emma'nın yüzüne boş boş bakmasından sıkılmış olan adam, sonunda durumu açıklamaya karar verdi. Kendini beğenmiş bir sesle "Görmüyor musun? Bu fincanda bir leke var," dedi ve fincanı kıza biraz daha yaklaştırdı. Em, gözlerini kısarak fincana tekrar baktı. İşte oradaydı; görülmesi neredeyse imkansız, bit kadar, kahverengimsi bir noktacık. Genç kız, damarlarında akan kanın ısınarak beynine doğru sıçradığını hissetti ve yumruklarını sıktı. Fincanı eline alarak adama gülümsedi. Sonra da ani bir hareketle fincanı ters çevirerek espressoyu adamın beyaz gömleğinin üstünde gezdirdi ve tatmin olmuş bir gülümsemeyle "Hallettim! Artık gömleğiniz de lekeli(!) fincanınıza uyuyor. Başka sorun?" diye sordu masum bir sesle. Ardından da gerçek dünyaya, yumruklarını sıktığı ana geri döndü. Adam hala elinde fincan, yüzünde sinir bozucu ifadesiyle bekliyordu. Eğer bu adam şahin göz olduğunu falan kanıtlamaya çalışmıyorsa, gerçek bir psikopat olmalıydı. Ama ne yazık ki kafenin koymuş olduğu kurallarda 'Psikopat müşterilere gerektiği gibi muamele edebilirsiniz.' gibisinden bir yazı bulunmuyor, onun yerine 'Müşteri her zaman haklıdır!' ibaresi yer alıyordu. Bu yüzden genç kız sakin tavrını korumaya gayret ederek fincanı adamın elinden aldı ve dişlerini sıkmamaya çalışarak "Ah, çok özür dileriz efendim. Hemen yenisiyle değiştiriyorum," diyerek hızlı adımlarla uzaklaştı masadan. Daha fazla o adamın yakınında durursa, kontrolünü kaybedip tıpkı az önceki hayalinde olduğu gibi espressoyu adamın başından aşağı dökmekten korkuyordu. Fincanı kafenin mutfak bölümüne götürüp durumu sinirli bir tavırla açıklarken omzunda sıcak bir dokunuş hissederek irkildi. Kardeşi olarak gördüğü ve canından çok sevdiği dostu Marylou, yanında duruyordu. Anlaşılan Emma durumu açıklarken o da kulak misafiri olmuştu ve genç kızı sakinleştirmek istiyordu. Ne de olsa Emmaline'ın öfke kontrol sorununu en iyi bilen kişi Mary idi. Emma neşeli, sevecen, sıcakkanlı ve yerinde duramayan bir kızdı. Fakat öfkesi onu ele geçirdiğinde genç kız adeta kendisi olmaktan çıkıyor, etrafındakileri kırıp dökerek dağıtmaktan çekinmiyordu. Genç kız bu huyundan nefret ediyor, sinirlendiğinde olduğu kişiden korkuyordu ama Mary ona beraber bunun üstesinden gelebileceklerini söylemişti, öyleyse bunu geleceklerdi. Emma hayatta en çok güvendiği insanın her zaman onun yanında olacağını ve bu yüzden çok şanslı olduğunu biliyordu.

    Marylou genç kıza nefes alış verişini yavaşlatmasını söylerken aynı zamanda yeni kahveyi masaya kendisinin götürmesini teklif etti. Em, bu reddedemeyeceği teklif karşısında minnettar gözlerle Marylou'ya baktı ve ona hemencecik sarıldıktan sonra mutfak bölümünden çıktı. Başka bir masaya sipariş götürürken gözlerini çakma şahingöz lakabı taktığı adamdan sakınmaya dikkat etti. Masaya ulaştığında, elindeki bardağı masaya koymadan önce genç bayanın önündeki magazin dergisine göz atmak gibi bir hataya düştü. Dergide Robert Downey Jr'ın, Emma'nın çalıştığı kafeden iki sokak ötede, yürürken çekilmiş bir fotoğrafı bulunuyordu ve genç kızın bunu fark etmesiyle elindeki portakal suyunun bir kısmını masaya dökmesi bir oldu. Birkaç saniyelik şaşkınlık sürecinin ardından Emma genç bayandan özürler dileyerek masadaki peçetelikten eline geçirebildiği kadar peçeteyle masayı ve özellikle dergiyi temizlemeye başladı. Bu sırada fotoğrafa daha yakından bakma fırsatı bulmuştu. Fotoğrafta Robert'ın arkasında görünen telefon kulübesinin üstündeki, siyah keçeli kalemle yazılmış, hafiften silikleşmiş "Mary & Emma, forever friends!" yazısı gözüne çarpınca mekanın doğruluğunu teyit etmiş oldu. Genç kızın, masaya eğilmiş bir biçimde, elinde şaftı kaymış peçete sürüsüyle bir magazin dergisinin neredeyse içine girmiş olduğunu fark etmesi zaman almıştı. Masadaki bayanın kendisine kaçık biriymişçesine bakmasının da yardımıyla bulunduğu durumun absürtlüğünü anlayan Emmaline, sonunda doğruldu ve genç bayandan tekrar özür dileyerek koşar adımlarla Mary'yi bulmaya gitti. Şu anda ne masadaki şaşkın müşteri umurundaydı ne de yenilenmesi gereken portakal suyu. Marylou bu bomba haberi duyunca ne yapacaktı kim bilir? O anda Emma'nın aklına, beraberinde kocaman bir umut ışığı getiren daha önemli bir soru geldi. Bu kadar sıkı birer RDJ hayranları olarak, gerçekten bir şansları olabilir miydi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Anything is possible.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
New York :: new york :: cafe & pub-
Buraya geçin: